ASRIN FELÂKETİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ ÜZERİNE
Devlet: Sınırları belli olan bir memleketin sahibi olan
insanların kurduğu siyasî, hukukî, idarî mahiyetteki merkezî
teşkilât.
1.Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan
örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu
tüzel varlık. 2. Bu tüzel varlığın yönetim organları 3. Büyüklük,
mevki. 4. Mutluluk. Mutluluk sebebiyledir ki "Halk içinde
muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir
nefes sıhhat gibi"(Muhibbî) beyti, nakarat olmuştur. 5. Talih.
Gerçi, bu beyitten sonra söylenen “ ‘Saltanat’ dedikleri bir
cihan kavgasıdır./Olmaya baht ü saadet cihanda vahdet” gibi
ifadesine bakılırsa konu, daha farklı ve toplumsal
anlaşılacaktır.
Devlet:
1.Bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasî
topluluk.
2.Büyük saadet, zenginlik, 3.baht, talih, kut.4. Büyük rütbe,
mevki Ferit Devellioğlu
Devlet belli bir toprakta, belli bir hükümet idaresi altında
teşkilatlanmış bulunan bağımsız siyasî topluluk, milletin
hukukî şahsiyet kazanmış şekli. İlhan Ayverdi.
Bu tanımlarla nitelenen devletin en öncelikli görevi,
vatandaşın, huzur, güven ve refah içinde yaşamasını temindir.
Bu görev ayrılara da bölünüp ifade edilebilir. Nitekim
Anayasada devletin görevleri, aşağıdaki şekilde tasrih ve tadat
edilmiştir.
1-Ailenin korunmasını sağlamak, 2-Eğitim ve öğretim hakkı
sağlamak, 3-Toprak mülkiyeti sağlamak, 4-Tarım ve
hayvancılık alanlarında çalışanların korunması, 5-Çalışma ve
sözleşme hürriyeti sağlamak,6-Ücrette adaleti sağlamak,
Sağlık hizmetlerini sağlamak,
7-Çevreyi korumayı sağlamak, 8- Konut hakkını sağlamak,
9-Vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak,
10-Sosyal güvenlik hakkını sağlamak
11-Seçme ve seçilme hakkını sağlamak, 12-Seyahat
özgürlüğünü sağlamak, 13-Bütün bireye eşit davranılmasını
sağlamak, 14-Haberleşme hürriyetini sağlamak
Devletin tanımları ve devlete vücut veren Anayasanın devlete
yüklediği görevler yukarıda mezkûrdur. Hâlâ
gerçekleştirilememiş sivil bir Anayasaya karşılık 82 ihtilal
Anayasası meriyettedir. Osmanlı Devleti bertaraf edileli, sivil
bir anayasa hayali ile biz yaşlandık. Torunlar, yaşlanır mı
bilinmez.
Devlet tanımları içinde ki şimdi yapacağım tanım, yukarıda
yazılı tanımların anası gibi durmaktadır. Kaldı ki bu tanım,
benim tanımım olmamasına rağmen öz malım gibi ona sadık
kalıyorum. Devlet: Kendini bir ideoloji ile sınırlamış bir
toplumun teşkilatlanmış halidir.
Buna göre devlet, kendinin teşkilatlanmasına vücut veren
milletin, hizmetine amade bir yapıdır. Bu yapının görevleri de
Anayasası tarafından tertiplenmiş, devletin işlemesine geçit
verilmiştir. İlk bakışta devlet, bir anayasa kitapçığından
ibaretmiş gibi görünse de milletçe oluşturulan devlet
organlarının varlığı devleti bir bütün haline getirir ve devlet,
beşerden müteşekkil olmasına rağmen organize olmasından
aldığı güçle kendine rakip tanımaz. Bu hali de millet işlerinin
yürümesinde, engellemelere mani olur. İşler yolunda ilerler.
Millet için bu gücünü sarf etmeyen devlet, zaafa düşer ve
netice de kargaşa meydana gelir. Millet için bu durum bir
felakettir.
Devlet, millet aleyhine cereyan edebilmesi mümkün bütün
olaylara mani olmakla mükellef ve sorumludur. Bu
sorumluluğu yerine getirmek, devletin devlet olduğuna olan
millet inancını pekiştirir. Böylece de devlet işleri
tökezlemeden yürüyüp gider.
“2023 depremi “ adıyla anılacağa benzeyen bu son depremde
devletimiz, zikre değmeyecek eksikliklerine rağmen devlet
olma vasfını haiz bir Per formasyon göstererek depremzede
halkımızın imdadına koşmayı ihmal etmemiş, sivil toplum
Kurumlarını da yanında görerek her fedakârlığı göğüslemiş,
elinden geleni yapma gayreti içinde olmuştur. Bu deprem
felaketinin alanı, Kürre-i arzda yer kaplama cihetiyle birçok
devletin yüzölçümünden daha geniş bir sahaya sahiptir. Bu
yönüyle de çok büyük bir yıkımın tesirinde kalmış, yaraların
sarılması için çok büyük fedakârlıklar ve imkânlara ihtiyaç hâsıl
olmuştur.
Bu ihtiyaçlar, hem devlet imkânları seferber edilerek hem de
hamiyetperver vatandaşlarımızın üstün gayret ve fedakârlığı
ile giderilmeye çalışılmıştır.
Devletin ve hamiyetperver vatandaş, kurum ve kuruluşların
fedakârlıkları sürüp giderken tezvirattan gözünü açıp etrafı
göremeyenler de olmamış değildir. İş, işten geçmeden
dövünürken dövecekleri dizlere sahip olmalarını temenni
deriz.
Bu tür felaketlerde dostlar üzülür, düşmanlar sevini, hepsini
gördük, öğrendik. Dostun kara günde belli olduğuna, bir kere
daha şahit olduk. Felaketli günlerde sen ben olmayacağını
sadece biz olacağımızı unutmamak kaydıyla hayatımıza yön
vermekten başka çaremiz yoktur.
İnsanoğlunun karşılaştığı bütün felâketlerin sebebi ahlâkîdir.
“Ahlak” tan ne anladığımız önemli denebilir. Gayet tabii. Ahlak
hatt-ı zatında yetişkin bir insanın, ansından yeni doğmuş bir
çocuk kadar temiz olma vasfıdır. Yerleşim yerinin seçimindeki
hassasiyet, imar planlarındaki hassasiyet, bina projelerindeki
hassasiyet, bina temellerinin tespitindeki hassasiyet, temelde
kullanılacak malzemenin tespit ve uygulamasındaki
hassasiyet, Binanın ana malzemesi betonda kullanılacak kum
ve çakılın seçiminde, demirin seçiminde ve bunların terbiye
edilip uygulamasındaki hassasiyet, Mimarının, mühendisinin,
ustasının kalfasının çırağının, müteahhidinin, Kontrol
mekanizmalarının, ruhsatlandırarak kullanıma izin veren
mekanizmalarının kâffesinin hassasiyeti ahlakîdir.
Bütün bunları elinin tersiyle itip yetkili veya yetkisiz herkesin
birbirini suçlama makinesi haline dönüşmesi de ahlâkıdir.
Türk mühendisliği, tarihine dönüp bakmıyor mu? Aşılmaz
Mimar Sinan, neyi nasıl yapmış? Bilinemiyor mu? İnsanoğlu
her geçen gün daha iyisini yapmakla mükellef değil mi?
Yapı sektörü, kendine bir çeki düzen vermeye mecbur hatta
resen mahkûmdur. “Ucuz etin suyu kara olur.” sözü boşuna
söylenmemiş. Atalarımızdan süzülerek gelen güzel sözlere,
gelecek nesiller için bizler de söz bırakabilecek miyiz?
Milletin her ferdi, diğerinin yerine ölmeyi göze alacak kadar
ahlaklı değilse işimiz çok zor.
Unutulmayası bir atasözü de “BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR.”
Şakir Albayrak, Çekmeköy, 20.02.2023,19.43