YILBAŞI KUTLAMALARI ÜZERİNE…
“Yılbaşı kutlamaları, hattı zatında, masum kutlamalar, değildir.” derken kutlama üzerinde durmak lâzımdır. Kutlama nedir, ne değildir?
Tebrik: Bir kimseyi, eriştiği bir iyilikten mütevellit, "Bârekellâh" diye sevincini bildirmek. Mübarekliğini, Cenab-ı Hakk'ın, onu muvaffak kıldığını söyleyerek ta'ziz etmek.
Bu tanım, Osmanlıca sözlükte bulunmaktadır. Demek ki tebrik etme işi, bir sebebe bağlı. Bir kişi olmalı ve bir konuda başarılı olmalı, arkadaşları onun başarısına sevindiklerini gösterme niyetiyle bir fiilde bulunmalı, onun adına sevinmeli ve bu sevinci bildirir bir davranışta bulunmalı. Tebrik etmenin, kutlamanın şartları böyle.
İyi de kutladığımız “Yeni yıl.” Teşhis etsek bile henüz bir marifeti, başarısı yok. Marifeti de başarısı da olamayacak zira bir iş yapma mevkiinde değil. Böyle bir istidat bahşedilmemiş. Bunu tasavvur ederek hareket etsek bile bir hüneri yok. Ne olacağı da belirsiz. Eski yılın kutlanması diye kendimizi avutsak faaliyetin adı “yılbaşı” kutlaması, yılsonu kutlaması değil. Velhasıl bir curcunadır gidiyor. Bize, eski yılın bir şey vermediği gibi yeni yılın da vereceği bir şey yok. Koskoca Belediyeler adına “ 2023 yılının milletimize, barış, huzur, başarı getirmesini diler, yeni yılınızı kutlarız. ”mealinde yayınlar yapılıyor. Çok yazık! Otur bir kenara, bekle 12 ay.2023’ün getirdiklerini 2024’te sarf edersin. Elbette böyle bir şey yok. Yok da temenniler neyin nesi? En azından,” 2023 yılının iyilik ve güzelliklere vesile olmasını dilerim .” cümlesinin kullanmalı ve dua yerin geçmeli. Nerede???
Demek ki ortada bir garabet var.
Kut, ( 1. Uğur, baht, talih. 2. Mutluluk.) kelimesinden türemiş olan kutlama( kut-la-ma) kelimesinin TDK’de anlaşılır bir anlamı yok. Olanı da şöyle: Kutlama: 1. Kutlamak işi, tebrik. 2. Kutlama töreni. Bu nasıl tanımsa. Anlamdaş kelimelerin sıralanışı gibi.
“Tebrik, tebrik etme “ kavramlarından yola çıkarak diyeceklerimiz şöyledir. Barekallah: Allah mübarek etti. Allah mübarek etsin. Hayırlı ve bereketli olsun. En azından, Osmanlıca sözlükteki tanım anlaşılır durumda. Anlayanlar için.
Vikipedi, özgür ansiklopedi Noel’le ilgili şu bilgileri veriyor:
“Noel, her yıl, 25 Aralık günü, İsa'nın doğumunun kutlandığı Hıristiyan bayramı." Vikipedi’ye parayla yazdıramazsın bunu.
Ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milât Yortusu olarak da bilinir. 20. yüzyılın başlarından itibaren Noel, Hristiyan olmayanlar tarafından da kutlanan, dinî motiflerinden arınmış, hediye alışverişi etrafında yoğunlaşan bir bayram olarak da kutlanmaya başlamıştır. Bu seküler Noel versiyonununda mitolojik figür, Noel Baba temel bir rol oynar.
Noel, her yıl dünyadaki Hristiyanların çoğunluğu tarafından 25 Aralık'ta kutlanır. Kutlamalar 24 Aralık'ta Noel arifesiyle başlar ve bazı ülkelerde 26 Aralık akşamına kadar devam eder. Ermeni Kilisesi gibi bazı Doğu Ortodoks Kiliseleri, Jülyen takviminde 25 Aralık'a denk gelen 6 Ocak'ı Noel olarak kutlarlar. Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde pratik olarak Noel tatili yılbaşı tatiliyle birleştirilir.
Bazı Ortodoks kiliselerinin Noel'i, Jülyen takvimine göre kutlamasının nedeni, milâdî (Gregoryen) takvimin Katolik Papa XIII. Gregory tarafından düzenlettirilmiş olmasıdır. Bununla birlikte bazı Ortodoks kiliseleri, milâdî takvime dönüş yapmış ve 25 Aralık'ta kutlamaya başlamıştır.” Buradan anlaşıldığına göre Noel ile kültür kodlarımızın hiç mi hiç bir ilgisi yok. Öyleyse neden TRT dâhil bütün TV kanallarımız, kutlama yarışı içindeler. Yazık! Buna ancak şuursuzluk denebilir. Koskoca kanallar nasıl şuursuz olur denilebilir? Gayet kolay. Köyünden hiç ayrılmamış biri, çayıra çıkıp sırt üstü yatıp semaya baktığında, Dünya’nın gözünün görebildiğinden daha büyük olduğunu düşünmez. Dünya'yı görebildiği kadar bir yer sanır, kabul eder. O büyük, koskoca kanalları yönetenler de yetiştikleri “gayr-ı millî kültür ”ün prensiplerine göre düşündürüldüklerinden, gökyüzü anlayışları, bu kültür değerleriyle sınırlanmış bir Dünyayı oluşturuyor. Bunun sınırlarının dışında bir dünya olmadığını sanıyorlar. Değil, başka bir dünyanın olmasını istemek, var olanın bile anlaşılmasına müsaade etmiyorlar. Bu tutumlarının sebebine ideoloji deniyor. Vaziyet bu.
Hediyeleşme faaliyeti konusu da düşünülebilir. Noel baba hediyeler dağıtıyormuşşş…. Peki, Noel babanın dağıttığı hediyelerin üreticisi değirmenin suyu nereden geliyor diye düşünen yok.
Bu konseptin terkiyle bir Nasrettin Hoca fenomeni, Türk çocuğu için geliştirilemez mi? Bu konularda eser yazmayı ya da senaryo yazmayı hiç mi düşünen olamıyor.
“Türk milleti” olarak yaşamanın tek yolu için Trük milletinin tarihi misyonunu geliştirecek bir formülün genç nesle aktarılmasından başka çare yoktur. Rivayete göre Macarlar Türk, Bulgarlar Türk, Finler Türk. Peki, Türklüklerine dair taşıdıkları hasletleri kalmış mıdır? “Hayır” cevabınızı duyar gibiyim. Niçin? Bizi, biz yapan hiçbir değerimize sahip olmadıklarından.
Öyleyse devir, aklımızı başımıza devşirme devridir. Tarihi misyonunu deruhte etmeye muktedir bir Türk milleti, varlığının devamı için rezaletin tekrarlanmasına, kültürel kodlarımız gereği son verme mecburiyetindedir. Geç kalmayalım. Nasrettin Hocamızı bile ironi kaynağı gibi göstermekten vaz geçebilmiş değiliz. En azından Tanzimat’tan bu yana, Avrupa mukallitliği baş tacımız olmuş. Türk milleti, bu taklitçilikten ne kazanmış? “Avrupalıları taklit etmeseydik kayıplarımız şunlar olurdu.” diye, tadat edecek birileri var mı? Yılbaşı, yılsonu, kavramları izafidir. Kürre-i arzın, mihveri etrafında bir kere dönmesinden hâsıl olan süreye ” bir yıl” denilmiş. İki kere dönmesine de ” Bir yıl” denilebilir. Bundan birim sürede kayıp veya kazançlarımız fark etmez. Avrupa yılı öyle hesaplamış, İslam dünyası da ayın hareketlerini esas alarak yıl hesabı yapmış. İslam dünyasının kazançlarının eksikliği bundan mı veya batının kazanlarının ziyadeleşmesi bundan mı? Hiç alakası yok, var diye yutturulabilir. Ömrümüzü düşünerek sürdürmeliyiz. Ecdat, “armut” demiş, elma demiş. Biz de demeye devam ediyoruz. Aksine, ecdada uymayıp elmaya armut, armuda elma deseydik tatlarında, hacimlerinde, ağırlıklarında bir değişme olur muydu?
Senin tebrikine karşılık, bir güler yüz, bir tatlı dil gösteremeyen nesneyi, varlığı, kutsallaştırsan ne olur, kutlasan veya kutlamasan ne olur? 100 küsur yıldan beri, yaptığımız bu faaliyetin, kârı nedir, zararı nedir? “Eğlenemez miyiz, eğlenmemeli miyiz?” Sorularının cevabı zaten hazır. Çalıştıktan sonra dinlenmek maksatlı eğlenmek her çalışanın hakkı. Her milletin bir eğlence kültürü vardır elbet. Baştan beri düşünülseydi formları ortaya çıkarılabilirdi. “Folklor oyucuları “ formuyla ortaya çıkarılanlar, bu milletin vaktiyle yaşantılarının kalıntılarıdır. Bu form, güncellene güncellene günümüze aktarılabilseydi modern formu ne olurdu? Geçmişi, -toprak altındaki saçakları bile kesilerek yok edilen bitki gibi- kültür kodlarımızın yok edilmesi sonucu, kasırgadan üstü açılmış evde kalmak zorunda olanların halinden başka bir hal mi bırakılmış, şu mübarek millette. Son üç asırdır, Savaştan savaşa sokulan, yok edilme amaçlarına yönelik ihanetlerle yüz yüze bırakılan bir milletten varlığı belirdiği günden beri, sürdürülebilir bir kültürel zincirin kopmamasını ummak, çölde vaha görenin testi doldurmaya çalışmasına benzer.
2022’nin, kamusal, kurumsal veya ferdi muhasebesini yapılmasının ardından, 2023’ün hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.
Anlayana sivrisinek saz…
Şakir Albayrak, 31.12.2022, 2020