Türkiye için bir dönüm noktası 15 Temmuz zaferimizin8. Sene-yi devriyesini
onurla gururla kutladık. Bütün hayatımızı değiştirecek büyük bir felâketten
elbirliği ile kurtulduk.
15 Temmuz 2016’da vuku bulan işgâl girişimine dair; çok yazıldı, çizildi,
konuşuldu. Fazla söze gerek yok lâkin herkes, baktığı pencereden
gördüklerini beyan etti.
Türkiye’nin gidişatında, çıplak gözle alenî bir bakışla göz atıldığında, kadim
bir âdete göre bu olayı gerektirecek bir sebep gözükmüyordu. Toplumda
alışkanlık oluşturdukları ihtilallerden birinin, meydana geldiği, zannedildi, bir
an. Cumhuriyet dönemi darbelerinin ana karakteri, TSK’nin tamamından
veya bir kısmından oluşan üniformalı cunta, huzur bozan anarşizmi veya
hükümet uygulamalarının olumsuzluğunu bahane ederek herkesin uyuduğu
bir saatte, sabaha karşı, iktidarını ilan ederek idareye el koyduğunu beyan
ediyordu.
1960 ihtilalinden 12 Eylül 1980 darbesine kadar usul bu idi. Mezkûr
darbelerin hiçbirinde halk, cuntanın hedefi olmamıştı. Sadece sindirilmiş,
itaatkâr duruma sokulmuştu. İster istemez, efkâr-ı umûmîye buna uyum
gösteriyordu. 28 Şubat Post modern darbesi de başkaydı.
15 Temmuz işgâl teşebbüsü, bambaşkaydı. Bir şenaat, bir fecaat idi. TSK’nin
tamamı, buna ortak değildi, azınlık bir cuntanın kalkışmasıydı. Kalkışma
sadece siyâsî iradeye de karşı değildi. Siyasî iradenin bertarafı yanında,
halkın da silâh gücüyle sindirilmesi, İşgâlcilerin iradesine bağlanması
hedeflenmiş gözüküyordu. Bereket versin ki bu meşum işgâl teşebbüsünün
farkına erken varılarak halkın uyanışı ve direnişi, katledilmek için havada,
karada, denizde aranan Reis-i cumhur sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı
meydanlara çağırması, bu çağrıya, duyarlılık göstererek kulağını tıkamayan
hamiyetperver, vatan perver bir hanım gazetecinin bu çağrıyı yayınlaması ve
halka mal olmasını sağlaması, pek sayın cumhurbaşkanının iradesinin halk
nezdinde tecellisine vesile oldu. Bu kavrayış ve anlayış sayesinde halk, işlek
meydanları sımsıkı doldurup işgâl hareketinin yayılmasına engel olduğu gibi
bastırılmasına da vesile oldu. Memleket, bu işgalden kurtuldu. Müstevli
medyasında, bir TV’nin ekranında cumhurbaşkanının yaşadığının
anlaşılmasından duyulan üzüntü, gözükmüyor, sırıtıyordu.
O günü aştık, çok münakaşalar oldu. Gerçek ortaya çıktı. Müslüman muhitin
işgalci gruba önceki sempatisinin sebebi, bilâ şüphe din gayretinden idi. Bu
meşum olaydan sonra, bu sempati, antipatiyi de aşarak husumet vasfını
kazandı. Aynı işgâlci gruba, Müslüman muhitin sempati duyduğu yıllarda, bu
gün bu işgâlcileri kucaklayanlar, bu işgalcilere, geçin antipatiyi, zinhar
düşmanlık ediyorlardı. Bu işgalden sonra, sempatik değil, sarmaş dolaş
oluverdiler. Müslüman muhitin din gayretine dayalı sempatisi, bunların din
düşmanlığına dayalı husumeti vardı. Roller ve saflar değişti. Din gayretinden
sevenler hasım, din düşmanlığından hasım olanlar hısım oluverdi.
Bu münasebetle bu meşum olayda, şehitliğe erişenlere rahmet, Yaralı ve
yarasız gazilerimize sağlık ve selâmet diliyorum.
Sonunda bir şeye dikkat edilmesi gerektiğinin bilinmesini isterim.15
Temmuz meşum olayına bazılarının, “15 Temmuz darbesi” dediklerini
işitiyoruz.
Bu tabir zinhar yanlıştır. Hedef şaşırtmaktan başka bir işe yaramaz. Bu olayın
en doğru adı, ”15 Temmuz İşgal hareketi “dir. Nedenini, niçinini yukarıda
izaha çalıştık.
Şakir Albayrak,11.08.2024, Çekmeköy,