Şüphesiz hukuka dair her şeyi bilmek mümkün değil. Bunlar, araştırma konusu ancak bazı olaylar, bazı insanların uyanmasına sebep olurken bazılarının da içinin sızlamasına sebep oluyor. Körpecik polis memuru Şeyda Yılmaz’ın kurşunlanarak katli, akıllardan çıkmış değil.
Polisin yetkisi, behemehal kanunla belirlenmiştir. Buna uygun görev ve sorumluluğunu ifa etmektedir. Adliye -polis münasebetlerindeki uygunsuzluk, polisin görev savsaklamasına sebep olmuyor. Polis, yine de canla başla vazifesini ifa ediyor. Buna rağmen, “Ön kapıdan alınıp arka kapından salınıvermek.” kavramını çocuklar bile öğrenmiş durumda. Buna, asla meydan verilmemeli.
Motosiklet hırsızlığından yakalanan 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti'nin, 26 suç kaydının bulunmasına rağmen, serbest bırakılmasına mâni bir kanun hükmü mü yok da dışarıda geziyor. En son işlediği suçtan da olsa mahkumiyeti ve hapiste oluşu, bu elim, ölüm ve yaralamalara sebep olmazdı. Suç işleyen kişilerin kravatlı huzura çıkması, olgunluklarının ispatına mı sebep oluyor. Ziya Gökalp’e müstenit bir söz aklıma geliyor. Mealen” Avrupa’da it kopuk takımı, cahillerden oluşurken neden bizde okumuşlardan oluşmaktadır.?” Bu da gösteriyor ki celseye “adam gibi gelmek” ceza takdirinin değişmesine mahal vermemeli. Elbette hâkimin takdiren rey hakkı muhteremdir ama istismara vesile olmamasına da dikkat etmek gerekir. Hâkimlerin değeri muhakkak ki cübbelerinden daha fazla olmalı.
‘26 adet suç kaydı mevcut bu “Çocuk demek, sevecenlik olur.” mücrimin hapsedilmemesi çok dikkate değer bir konudur. Suçlarının oluştuğunun kaydedildiği dosyaların tahkik edilip yeniden değerlendirilerek “millet adına “diyerek karar verenlerin hakkında çalışma yapılıp bir sonuca varılmalıdır. Cezanın aslı ve amacı caydırıcılıktır. Bu hüküm gözden ırak tutulmamalıdır. İbn-i Fadlan seyahatnamesinin anlattığına göre seyahatnamede, İlk Müslüman Türk devleti kabul edilen idil Bulgarları ile ilgili dikkati çeken konulardan biri de Bulgar Türklerinde cezalandırma derecesinin şiddetinin caydırıcılık özelliğine sahip olmasıdır. Meselâ: Zina suçu işleyen erkeğe de kadına da aynı ceza (baştan aşağı simetrik biçimde ikiye ayırma) uygulanırdı. Hırsızlık suçunun da cezası bundan başka bir uygulama değildi. Bu topluluk, denizde, gölde, açıkçası su birikmiş her yerde kadın -erkek, suya üryan girerlerdi. Zinanın cezası belliydi. Buna göre suç işlemek nasıl mümkün olsun? Bizde işlenen suçların cezası, kanunun vaz ettiği hükme uygun olsa kesinlikle suça teşebbüs azalacaktır. İşlenen suçun cezası, suçluya takdir edilmeyince, sonuca ister istemez toplum katlanıyor. Şehit polis Şeyda Yılmaz’ın katli, ailesinin içini yakıyor, toplumun da psikolojisini tahrip ediyor. Herkesin üzülmesi Şeydaları geri getirmiyor.
Gençliğimde, hocalarımızdan “Kısasta hayat vardır.” Âyetini öğrendiğimde, konuyla ilgilendim.” Kısas, öldürme demekse varlığında nasıl hayat olur?” sorusuna cevap aradım. Bir müfessirin konuyla ilgili tefsirini okuduktan sonra tamamen itminan buldum.
Şöyle ki kısas, bir suçlunun işlediği suçun cinsine göre aynı işin kendine uygulanması. Birini öldürdü ise kendinin de aynı biçimde öldürülmesidir. Kendinin, neticede öldürüleceğini bilen biri, birini öldürür mü? Öldürmez. 1. Şık, niyet etti ama öldürmedi. Öldürmeye niyet etiği kişi yaşıyor. 2. Şık, katil olmadığından, kendi de yaşıyor. Neticede iki ölü yerine iki hayat devam ediyor.
İşte böylece cezalar caydırıcı değilse teşvik edici oluyor. Buraya dikkat etmek lazımdır.
Çağdaş hukukta, çağımızın icaplarından sayılan en mühim değer insana verilen değerdir fakat çarpık uygulamaların sonucunda mağdurlar daha çok suçsuzlardan meydana geliyor. Suçlular ise arka kapıdan suç üretmek için salınıyor. Bu, toplumun kanaati. Ah vah eden suçsuzların ve de mağdurların teskin edilmesi, hâkimlerin, kanunlara uygun karar vermelerinden geçecek. Hiçbir hâkim, savunmasının etkili olmasından yola çıkarak savunulan suçluların serbest kalmasını sağlayamayacağı gibi sebep de olamamalıdır. Genç polis Şeyda’mıza üzülmek, onu geri getirmiyor. Kanunlarımız, kanun koyucuların zamanındaki olaylara uygun, güncel değilse hemen güncellenmelidir. Adalet, anlamını yitirirse toplumsal mutabakattaki bağlar hainlerin mantalitesine uygun çözülür. Karışıklıklar ve anarşizm doğar. Toplumumuzun düzeninin sağlanıp muhafazasında, başta idare, maarif, adliye, polisiye, aile tamamen sorumludur. Herkes, kendi vazifesini, aldığı maaşın helal olması için inanarak yapmalıdır.
Şakir Albayrak
Çekmeköy