BİR TATLI HUZUR ALMAYA GELDİM SALACAKTAN
Kalamış değil miydi tatlı huzur alınan yerin menbaı, diyorsunuz sanırım.
Kalamıştan huzur alınan vakit bundan 40-50 sene önceydi.
Denize girdiğimiz, kenarında piknik yaptığımız sahili kapattılar yatçılar için, yaptılar boydan boya liman, dev demir parmaklıklarla kapadılar sahili.
Yemek yeyip, çay kahve içtiğimiz şirin mekanlar da özenle yontulup sivrileştirilen kazıklarla kapatıldı orta gelir seviyesine.
Caddesi paralı otopark, oturma mekanları ateş pahası, gençlerin son mahsül müzik tesisatlı arabalarından kulak zarını patlatırcasına çıkan sesler, sahilleri demir parmaklıklarla kaplı Kalamış'ta nasıl alacağız tatlı huzur, biri bana anlatsa.
Üsküdar'ın Salacak Sahili'ne takılıyorum bir süredir.
Katlanır sandalyemi açıyorum, evden getirdiğim termosumdaki kahvemi yudumlarken, Kız Kulesi'ne, Ayasofya Camii'ne, Payitahtın Topkapı Sarayı'na bakıyorum önümde deniz, vapurlar, tekneler, şilepler...
İtiraf edeyim hava soğudu, deniz henüz benim için daha sıcak. Titremiyorum bir çok denize girip suyun içinde volta atan arkadaşlarım gibi.
Lakin, denizin dışına çıktığımda Boğazın esen soğuk rüzgarı bir gün hasta eder diye de korkmuyor da değilim yani...
Sıkı sıkıya giyinmiş, kabanlarının, gocuklarının altından bizi seyreden insanlar değiyor bazen gözüme. Deli diyorlardır, tahtası eksik filan sanırım. ))
Belki de gerçekten bir kaç tahtam eksiktir. Lakin, trafikte 100 küsür kilometre süratle makas atanlar mı deli? Ben mi deliyim?
Hiç olmazsa kimsenin hayatını tehlikeye atmıyorum gaz pedalına abanıp araçların arasında dans etmeye kalkanlar gibi. Hasta olacaksam ben olacağım, öleceksem ben öleceğim.
Saf bir temizlik, şevkat, sıcaklık hissediyorum vücudumun her yanını saran suyun içine girince. Coşkulu bir sevgili gibi sarıp sarmalıyor beni.
Geçen pazar günü ilk defa üşüdüm; sanırım Rusya'dan akıntıyla gelen soğuk su vardı içinde veeee dışarıda da hava yağmurlu, fırtınalı soğuktu.
Lakin, dün öyle güzeldi ki sevgilim. Pazara nazaran dört kat daha sıcaktı ve çıkmak istemedim içinden.
Avukat Mehmet kardeşimle bana isim koydu doktor "titrek kardeşler" diyor bize. Halbuki hiç titremedim henüz, pazar günü üşüdüğüm halde bile.
Ayrıcalıktır dostlar, bu mevsimde bu soğukta denize girmek. 20 milyonluk İstanbul'da hepimizi toplasanız 200 kişi bile yokuz.
İstanbul Boğazı'nda bu ayda denize girmek Alanya'da Ocak ayında denize girmeye benzemez. Geçen sene Alanya'daydım ocak'ta sıcacıktı su. Hava sıcak su sıcak oh ne ala. Televizyoncular Akdeniz sahilinde kışın yüzenleri haber yapmak yerine ekim'de boğazda girenleri yapsınlar.
Yüzmek hemen hemen vücudumuzdaki tüm kasları çalıştırır.
Lakin, bu yazımdan sonra şu an denize girmeyi düşünenler varsa girmesin. Baharla birlikte her gün düzenli girip vücudunu ısı değişikliğine adapte etmeyenler hipotermi "donma" tehlikesi yaşar.
Bir güzel grubumuz var yaz kış denize giren, hepsi de kaliteli güzel insan. Avukatımız var, Doktorumuz, Mühendisimiz, komutanımız, psikoloğumuz, iş adamımız, kebapçımız...
Ben de yazar olarak aralarında geçinip gidiyorum. Sağ olsunlar beni yadırgamadılar. "Bu tahtası eksik yazar" neden geldi demediler bağırlarına bastılar..
Baştan biri naz etti gruba almadı, ben de kalktım ondan bağımsız bir grup kurdum, yalvar yakar beni içlerine aldı. ))
Aslında haklıydı kalemi gibi dili de sivri bir zevattı İbrahim Tamer. Ama, sıcaktı, sevecendi, mütevaziydi ve dahi lakabı "Tosun Paşa" olacak kadar da şakacı, espiriliydi.
Gel vakit, git vakit hemen herkesle oldum arkadaş. Nadiren gidemediğimiz günler birbirimizi arar hal hatır sorar olduk.
Sözün özü, Salacak sahilinde bir meczup görürseniz tek başına oturup denizi seyreden yada giren, sanırım o benim. ))
Her insan huzur almak için bir çıkış yolu bulmaya çalışır bu kalabalık şehirde.
Parası olan yazlık alır, araba alır, lüks tatil beldelerine gider. Az olan ormana pikniğe götürür ailesini; hiç olmayan parka gider huzur bulmak için.
Ben Salacak sahilinde buldum aradığım tatlı huzuru.
İnsanlar uzak şehirlerden, hatta ülkelerden görmeye gelirken Kız Kulesi'ni, Ayasofya'yı, Boğaz'ın güzelliğini; ben denizin içine girip seyrediyorum her iki yakayı.
Yüzerek çıkıyorum Kız Kulesi'ne, Maymun kayalıklarına, 400 metre mesafede denizin ortasındaki fenere..
Sohbet ediyorum birbirinden değerli arkadaşlarımla denizde, sahilde.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun şehadetiyle geçirdiğim depresyon neticesi kullanmak zorunda kaldığım yatıştırıcı ilaçlarım misol ve risperdal bile bana ciddi fayda sağlamazken; şimdi mutluyum, huzurluyum; sabah namazımı kılıp doğru denizime koşuyorum.
Ve, değiştiriyorum şarkının sözlerini
"Bir tatlı huzur almaya geldim Salacaktan, ah Salacaktan"
İbrahim Tamer